Çini Ustası Ebru Camkıran: İzmir’in Tarihini Eserlerinde Yaşatıyor
SOMUT Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı unvanına sahip çini ustası Ebru Camkıran (46), İzmir’in simgelerini, mezar taşlarını ve yaşadığı olayları eserlerinde ustalıkla işleyerek tarihe not düşmektedir. Camkıran, “Yakın zamanda Yamanlar yangını meydana geldi. Ertesi gün, kağıda bile çizmeye gerek duymadan bir tabağı elime aldım ve o anki duygularımla yangını doğaçlama tasvir ettim. Bu çalışma, tarihe kaynaklık edecek bir eser. Çini çalışmalarına sadece tabak, vazo ya da duvar panosu olarak bakmamak gerekiyor; bu sanat, dönemin kültürel, sosyal ve ekonomik olaylarını da ifade ediyor” şeklinde düşüncelerini paylaşıyor.
Türk tarihinin en nadide sanatlarından biri olan çini, günümüzde hâlâ icra edilmeye devam ediyor. İzmir Kemeraltı‘nda bulunan atölyesinde, 28 yılını verdiği mesleğinde çalışmalarını sürdüren Ebru Camkıran, kendine has tarzını çinilere yansıtarak İzmir’in kültürel mirasını yaşatıyor. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Çini İşlemeciliği Bölümü mezunu olan Camkıran, resim ve seramiğe olan ilgisini çini sanatında birleştirdiğini belirtiyor. Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra İzmir’e dönen Camkıran, çini atölyesi bulamayınca Mehmet Tüzüm Kızılcan’ın seramik atölyesinde çalışmaya başlamış. “Hocamın yanında çamuru, çiniyi şekillendirmeyi öğrendim. 2005 yılında, tam 20 yıl önce 26 yaşındayken ilk atölyemi açtım. O günden beri atölyemde faaliyet göstermekteyim. 2018 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı unvanına hak kazandım. Tam 28 yıldır sanatımı icra etmeye çalışıyorum” ifadelerini kullanıyor.
İzmir’in Doğasını ve Kültürel Zenginliklerini Yansıtıyor
Çini çalışmalarına ilk başladığında geleneksel yöntemler kullandığını ancak zamanla kendi tarzını geliştirdiğini ifade eden Camkıran, “Ustalaştıkça kişiliğinizi çalışmalarınıza yansıtıyorsunuz. Bulunduğunuz yerin sosyal, ekonomik, coğrafi ve kültürel özelliklerini eserlerinize aktarıyorsunuz. Ben de İzmir’in toprağını kullanmaya çalışıyorum. İzmir’in çiçeklerini, ağaçlarını stilize ederek eserlerime dahil ediyorum. Denizi sıkça işliyorum; çoğu çalışmamda suya yer veriyorum. Yelkenli gemileri sıkça çiziyorum ve İzmir’e ait tarihsel gemileri de eserlerimde yansıtıyorum” diyor.
Mezar Taşlarından Eserlerine İzmir’in Hikayesini Aktarıyor
Uzun süre boyunca İzmir’deki mezar taşlarını çini sanatına aktardığını söyleyen Camkıran, “Desenlerde herhangi bir oynama yapmıyorum; bire bir aynen çiziyorum. Ancak mezar taşları, renksiz olduğu için onları uygun bir şekilde renklendirerek pişmiş toprağa aktarıyorum. Beni etkileyen, olumlu ya da olumsuz olayların izlerini de eserlerime yansıtıyorum. Örneğin, Yamanlar yangını gerçekleştiğinde, yangın evime oldukça yakındı. Ertesi gün, kağıda dahi çizmeye gerek duymadan bir tabağı elime aldım ve o anki duygularımla yangını doğaçlama tasvir ettim. Bu, tarihe kaynaklık edecek bir çalışma” diyor.
Camkıran, çini çalışmalarına sadece tabak, vazo ya da duvar panosu olarak bakılmaması gerektiğini vurguluyor: “Dönemin kültürel, sosyal ve ekonomik olaylarını ifade eden tamamen kültürel çalışmalar. Yaşadığım ya da yaşamak istediğim her şeyi pişmiş toprağa aktarıyorum. Çini denildiğinde akla gelen ilk kentler İznik ve Kütahya’dır, ancak ben İzmir’in de akla gelmesini istiyorum. Gelecek neslin 21. yüzyılda İzmir’de, kente ait simgeler kullanılarak çiçekler ve ağaçlar tasvir edilerek yapılmış çinilerin de burada bir kadın tarafından yapıldığını duymalarını istiyorum. Bunun için hem görsel çalışmalarım hem de yazılı akademik projelerim mevcut. İzmir’de de çini yapılmış denilmesini arzuluyorum. Hedefim bu.”