Narsisizm ve Psikolojik Temelleri
Narsisizm terimi, psikoloji alanında ilk kez psikanalitik kuramcı Havelock Ellis tarafından kullanılmıştır. Ellis, 1898 yılında “Narcissuslike” ifadesini, özellikle kadınlarda görülen ve bireyin kendisine duyduğu hayranlıkla cinsel dürtülerini kendi bedenine yönlendirmesi olarak tanımlamıştır (Çoklar, 2014). Sigmund Freud, narsisizm kavramını daha derinlemesine ele alarak, bu kavramı “Narsizm Üzerine Bir Giriş” adlı makalesinde açıklamıştır. Freud’a göre, narsisizm terimi klinik bir tariften yola çıkarak Paul Nacke tarafından 1899 yılında, kendi bedenine cinsel bir nesneye davranıldığı gibi davranan bireyleri tanımlamak için seçilmiştir. Bu bireyler, kendi bedenlerine bakarak ve onu okşayarak, tatmin elde etmeye çalışmaktadırlar.
Freud, narsisizm ile ilgili çalışmalarını geliştirerek iki ana kategoride ele almıştır: birincil ve ikincil narsisizm. Birincil narsisizm, “çocuğun tüm libidosunu kendine yatırdığı erken bir dönem” olarak tanımlanırken; ikincil narsisizm, “nesne yatırımlarından geri çekilen libidonun yeniden benlik üzerine dönmesi” şeklinde açıklanmaktadır (Quinodoz, 2020). Otto Fenichel, bu bağlamda primer narsisizmde obje sevgisinin yerini benlik sevgisinin aldığını, sekonder narsisizmde ise obje sevgisini gölgeleyen bir benlik sevgisi ve benlik değeri gereksiniminin bulunduğunu ifade etmiştir (Fenichel, 1945).
Freud’un kuramını geliştirdiği dönemde, “kişilik bozukluğu” kavramı henüz tanımlanmamıştı; bu nedenle narsisizm, daha çok gelişim süreçlerinde ortaya çıkan bir fenomen olarak algılanıyordu. Ancak, Narsisistik Kişilik Bozukluğu, 1980 yılında DSM’nin 3. baskısına eklenmesiyle birlikte resmi olarak bir bozukluk olarak kabul edilmiştir. DSM’nin 5. baskısında, bu bozukluk aşağıdaki ölçütlerle tanımlanmaktadır:
- 1. Büyüklenme: Başarıları ve yeteneklerini abartarak, üstün biri olarak görülme beklentisi içindedir.
- 2. Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleriyle meşguldür.
- 3. Kendini özel ve eşi benzeri bulunmayan biri olarak görür ve yalnızca özel veya üstün kişilerce anlaşılması gerektiğine inanır.
- 4. Yüksek derecede beğenilme gereksinimi duyar.
- 5. Hak ettiği duygusuna sahiptir; kayırılma beklentisi içindedir.
- 6. Kendi çıkarları için başkalarını kullanma eğilimindedir.
- 7. Eşduyum yapamaz: Başkalarının duygularını ve ihtiyaçlarını anlamak istemez.
- 8. Başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
- 9. Başkalarına saygısız davranışlar sergiler ve kendini beğenmiş tutumlar gösterir.
DSM’nin tanı kriterlerinin betimsel bir tasvir sunduğu ve bu tasvirin narsisistik kişilik bozukluğunun büyüklenmeci yapısını ağırlıklı olarak tarif ettiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, psikodinamik kuramlar ise birden fazla narsisistik alt tip tanımlamaktadır. Her üç kuram temsilcisi de ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki sağlıksız yapıların önemine vurgu yapmaktadır. Narsisistik kişilik bozukluğunun gelişim süreçleri, alt tipleri ve terapi yöntemleri üzerine farklı görüşler bulunsa da, genel olarak büyüklenmeci, gizli ve kötücül tip olarak üç ana form kabul görmüştür.
Her bir alt tip, içsel meseleleri benzer şekilde deneyimlese de, bu sorunları telafi etme yolları birbirinden farklıdır. Büyüklenmeci narsistik bireyler, kibirli ve gösterişli davranarak kendilerini ifade ederken; gizli alt tip, utanç duygusuyla pasif kalmayı tercih eder. Kötücül tip ise, sadistik eylemlerle ve içsel kötü duyguları başkalarına yükleyerek kendilerini korumaya çalışır. Tüm bu farklılıkların yanı sıra, narsisistik bireylerin ortak bir özelliği, içsel bir yetersizlik, utanç, zayıflık ve aşağılık duyguları taşımalarıdır (Cooper, 1984).
Literatürde, narsisistik kişilik bozukluğunun üç ayrı alt tipi için farklı tanımlamalar bulunmaktadır. Büyüklenmeci alt tip için W. Reich (1945) “Fallik Narsistik Karakter”, B. Bursten (1973) “Fallik”, W. Meissner (1979) “Nobel Ödüllü”, H. Rosenfeld (1987) “Kalın Derili”, O. Gabbard (1989) “Bihaber”, P. Wink (1991) ve A. L. Pincus ve meslektaşları (2014) “Büyüklenmeci”, Russ ve meslektaşları (2008) “Yüksek İşlevli/ Teşhirci” ve S. Akhtar (2009) “Açık” gibi terimler kullanmışlardır.
Uzm. Psk. Damla Kankaya Sünteroğlu